Dr. Joseph
Bell ve Sherlock Holmes Efsanesinin Doğuşu
Sherlock
Holmes, Sir Arthur Conan Doyle tarafından 19. Yüzyıl polisiye edebiyatına
kazandırılmış 'hayali' bir dedektif-kahraman olmasına rağmen, kimilerine
göre de hayali değildir..ancak bu varsayımın yazılı dayanakları
olmadığından, Sherlock Holmes zamanla efsanevi bir karaktere dönüşür...Hatta yazar, seriye
son verip Holmes’ü öldürdüğünde halkın ısrarlarına ve baskılarına dayanamayıp, kısa
bir aradan sonra tekrar yazmaya başlar...Aynı zamanda bir tıp doktoru olan Sir Arthur Conan Doyle, coğu zaman muayenehanesinde hasta beklerken kaleme aldığı Sherlock Holmes karakterini yaratırken, dönemin ünlü doktorlarından Profesör Joseph Bell’i
örnek almıştır...Holmes’un maceralarında sıkça kullanılan 'gözlemleme' yöntemini, hastalarıyla ilgili bilgi almak için kullanan Dr. Joseph Bell, böylelikle efsanenin çıkış
noktası olur...
Sherlock
Holmes ve House’un Benzerlikleri Tesadüf Değil
Yeni
nesil Sherlock Holmes'ün, ABD’de hali hazırda bir fenomene
dönüşen tv karakteri "House" la çokça benzerlikler taşıdığı söylenebilir...İzleyenler bilir, Dr. Gregory House, her bölümde -ününden dolayı- kendisine
getirilen hastalara teşhis koyma konusunda tıpkı bir dedektif gibi hareket
eder. En umutsuz vakalarda bile topladığı ipuçlarıyla ‘mutlak’ bir sonuca
ulaşır. Tuhaftır, ukaladır, antisosyal ve aseksueldir. Aynı zamanda uyuşturucu ilaç
bağımlısı olan House’un, tüm bu özelliklerinin yanında gözlem yeteneği ve mentalizmi had safhadadır. Bu da onun başarısının en büyük özelliğidir...Aslında bu karakterin çıkış noktası, yine profesör Joseph Bell'i anımsatıyor bize...House, tam olarak Dr. Joseph Bell ve dedektif Sherlock Holmes'ün özgün bir yorumuna ulaştırıyor bizi diyebiliriz...
Sherlock Holmes, çözmeye çalıştığı olaylarda genellikle ‘sonuçtan
başlangıca’ (tümdengelim) yani ‘suçtan suçluya’ gider. Sorduğu soruların cevaplarının birbiriyle tutarlı bir bütün oluşturması, topladığı
ipuçlarının genelde sürpriz bir sonuca gitmesi, onun olayları çözmedeki
başarısının bir göstergesidir. Kendi dönemine göre oldukça tuhaf bir adam olan Holmes, aynı zamanda garip zevkleri olan, duygu durumu
bozukluğundan mustarip ve neredeyse manik depresif bir kişiliktir. Tüm bu karakter özelliklerine, hatta daha da fazlasına House'ta da rastlamak mümkündür. House'un yakın dostu ve sırdaşı Dr. Wilson'la olan ilişkisi ise, yeni seri Sherlock Holmes'ta 'Holmes-Dr. Watson' ilişkisine adapte edilmiş gibi duruyor...Holmes’ün Dr. Watson’a olan yaklaşımı her daim diğer insanlardan farklı olmuştur, keza House'un Wilson'a olan yaklaşımı da öyle...Her iki hikayede de 'tuhaf' olan bu iki karakteri, deyim yerindeyse 'dizginleyen' ikinci bir adama ihtiyaç duyulmuştur aslında...Filmin senaristleri Michael Robert J. ve Simon Kinberg te, bu dostluğu yeni seriye taşırken, House ve sırdaşı Dr. Wilson’un ilişkisinden çokça esinlenmiş diyebililiriz...Örnekleri coğaltmak gerekirse eğer; Monk, Mentalist ve hatta CSI serileri de Sherlock Holmes’ün donanımlarından ve yöntemlerinden oldukça beslenmiştir...
Sıradışı Yönetmen Guy Ritchie’den Sherlock Holmes Karakterine Sadık Bir Dönüş
Sherlock Holmes efsanesini 2000’lere taşıyan ve onu post-modern bir görünüme sokan başarılı yönetmen Guy Ritchie'ye gelirsek; ilk uzun metrajı "Lock, Stock and Two Smoking Barrels (Ateşten Kalbe, Akıldan Dumana)" ile sinemaseverlerin dikkatini çekmiş, ikinci filmi "Snatch (Kapışma)" ile sinefillerin gönlünde adeta taht kurmuştu...Çektiği hikayelerde olayları eğlenceli ve sürükleyici bir şekilde izleyiciye sunması, onun en belirgin özelliği olarak hafızalarda kaldı. Bu seriyi de klasik Sherlock Holmes hayranları için çekmediği aşikar...Ritchie'nin, karakterleri kendi tarzına oturtup, alışılmışın dışında
bir Sherlock Holmes yorumu sunmayı başardığını söyleyebilirim...Öncelikle, efsane dedektif Sherlock Holmes’ü o meşhur şapkası olmadan resmetmeyi tercih etmiş, yakın arkadaşı Dr. Watson’la olan ilişkisini ise, bohemlikten uzak bir samimiyete
taşıyarak güncelleştirmiş...Diğer taraftan da, açılış sahnesindeki meşhur 'Baker
Street' planıyla, klasik Sherlock Holmes öykülerine ve filmlerine bir nevi
saygı duruşunda bulunmuş...
Jeremy Brett'ten Robert
Downey Jr.'a Havalı Bir Geçiş...
Arthur Conan Doyle'un; uzun boylu, ince ve sarışın bir figür olarak hayat verdiği Sherlock Holmes karakteri, bu seride karşımıza; kısa boylu, kaslı, esmer, yakışıklı..ama yine karizmatik bir şekilde çıkıyor...90’ların başında "Chaplin" le yakaladığı akademik başarının ardından kariyerine uyuşturucu bağımlısı olarak bir süre ara veren Robert Downey Jr., 2000’lerin ortalarında "Zodiac" ve "Iron Man" gibi kalifiye yapımlar ve gişe filmleriyle parlak bir dönüş yapmıştı...Robert Downey Jr. bu filmde, bana göre ‘1800 model Jack
Sparrow’ serpiştirdiği yorumuyla hayli sevimli duruyor. Ayrıca karakterinin zayıf noktalarını ve tuhaflıklarını da filme komedi unsurlarıyla eğlenceli bir
şekilde yedirmeyi başarmış. Ritchie’nin cesurca kullandığı psikolojk geçiş sahnelerini, karakterin bütününe yedirmekte oldukça başarılı olan aktör, Sherlock Homes’ü kendine has stiliyle deyim yerindeyse güncellemiş...
Bilimsel yeteneklerinin dışında usta bir dövüşçü de olan Sherlock Holmes'ün kavgaları genelde sonradan anlatılır ve biz onun maceralarını yakın arkadaşı Dr. Watson’ın kaleminden dinleriz. Jude Law da Dr. Watson karakterinde gayet başarılı ve ölçülü bir performans sergiliyor...
Görsellikte Dinamik ve Şiirsel Bir Anlatım
Filmin
en başarılı sahneleri şüphesiz, şiir gibi akan şık aksiyon sekansları...Guy Ritchie, bu
sahneleri kullanmadaki hamaratlığıyla hikayeyi bugünlere taşırken, filmi de görsel bir şölene dönüştürüyor. Tabi kurgudaki başarıyı da göz ardı etmemek
lazım...Sherlock Holmes’un -klasik öykülerde çok ayrıntıya girilmeden sunulan- Bartitsu’yu (Japon dövüş sanatı) ustaca kullanması ve beyninde canlandırdığı dövüş hamlelerinin ağır çekimde gösterildiği, hemen akabinde gerçek zamanlı uygulanan sekanslar çok başarılı...Ayrıca, jenerikte kullanılan
‘çizgi roman’ akışını, klasik Sherlock Holmes hayranlarına saygı emareleri
taşıdığından başarılı bulduğumu da söylemeliyim...
Filmin yapımcılarından Joel Silver, daha önce "Matrix" ve "V For Vendetta" nın da yapımcılığını üstlenmişti. Kurgu da Ritchie, "Revolver (Tabanca)" da da birlikte çalıştığı James Herbert’la, müziklerde ise efsane bir isimle Hans Zimmer’le calışmış...İzleyiciler Hans Zimmer'i; "Gladiator", "Pirates Of Caribbean (Karayip Korsanları)", "Batman/The Dark Knight (Kara Şovalye)" ve "Inception (Başlangıç)" gibi iyi prodüksiyonlardan da anımsayabilir...
Yaşadığı
yüzyılda gelişen olaylar sonucunda, insan zekasının ve anlam yürütme
yetisinin, diğer tüm olgulara üstün geleceğine inanan Sherlock
Holmes, İngilizler'in endüstriyelleşme ve modernleşme sonucunda pasifize edildiği
bir dönemde yazılmış hayali bir karakterdir...Üzerinden bir asır geçmesine
rağmen insanlık bu efsane dedektifi 'takip' etmeyi bırakmamıştır...Okuduklarımızdan
ve izlediklerimizden daha derin anlamlar çıkarmak, bizi düşünmeye sevkettiği
gibi, geçmişten gelen bu hikayeleri günümüz yaşamında anlamlandırmak, kimi zaman
keyifli bir deneyime de dönüşebilir...İyi seyirler...
Pelin Yılmaz
0 yorum:
Yorum Gönder